Ana Sayfa » Köşe Yazıları » Tarımsız Türkiye

Tarımsız Türkiye

Tarımsız Türkiye


Türkiye 2019 seçimlerini konuşmaya başladı ancak, iş ve aş problemi bizce daha acil…
Çiftçinin, hayvan yetiştiricisinin, emeklinin, öğrencinin, dulun ve yetimin derdini dinleyen yok.

Çiftçi Kayıt Sistemi'ne kayıtlı çiftçi sayısı 2.8 milyondan 2.2 milyona düşmüş durumda. Bu, çiftçilikten ekmek yiyen 600 bin kişinin mesleğini bıraktığını gösteriyor.

Nüfusumuz son 14 yılda 13 milyon kişi artarken, tarımın yurt içi hasıladaki payı yüzde 10'dan yüzde 7'ye geriledi.

Türkiye; son 10 yılda ekilen ve dikilen tarım arazilerinin yüzde 8.2'sini, toplam tarım alanlarının da yüzde 5.22'sini kaybetti.

Eskiden beri duyarız, "Türkiye, tarımda kendi kendine yeten 7 ülkeden biri" diye. Bu geçmişte kaldı.

Şu anda sebzeden meyveye, neredeyse her şeyi ithal ediyoruz.

Buğdayı Rusya'dan, Etiyopya'dan, Ukrayna'dan; mısırı ve mercimeği Rusya'dan; arpa ve nohutu yine Rusya'dan; pirinci Kırgızistan'dan; kuru meyveyi İran'dan, Tunus'tan, İngiltere'den; çayı İran'dan, Çin'den; bir zamanların fakir yemeği kuru fasulyeyi Arjantin'den, Peru'dan alıyoruz. Hatta enginar bile Mısır'dan geliyor.

Salatalık Gürcistan'dan ithal; patates Almanya, Fransa ve Hollanda'dan…

Acı tablo hem ülkemizin bir sömürge gibi açık pazar haline geldiğini gösteriyor; hem de Türk çiftçisinin yok olduğunu…

Tabii, işin bir de stratejik tehlikesi var. Savaş teknolojisinin çok ötesinde aç bırakma tehdidi, toptan, tüfekten daha tehlikeli bir durum günümüzde.

2016 verilerine göre, Konya ilimiz kadar yüzölçümü olan Hollanda'nın 2015 yılı tarımsal ihracatı 93 milyar dolar olarak gerçekleşirken, Hollanda'nın 7 katı büyük tarımsal alanı olan Türkiye'ninki ise 18.7 milyar dolar oldu.

Ne çiftçimizi koruyabildik, ne halkımıza yerli ve ucuz ürün sunabildik…

Tam tersine yurt dışındaki çiftçinin emeğini ve üretimini, vatandaşımızın emeğine tercih ettik.

Her zaman diyoruz, ne ekersek onu biçiyoruz.

Hal böyleyken, karpuzu tarlada kalan; ürünü ithal mallara karşı çok pahalıya mal olduğu için rekabet edemeyip satmaya bile kalkmadan eşe dosta tarladakileri bedava dağıtan, kendi aç gezen çiftçi halen çözüm aramıyorsa bizim yapabileceğimiz bir şey de yok demektir.

Mesela, Karadeniz'deki fındık üreticisi iki yıl önce 20 TL'ye çıkan fındığın bugün 8-9 TL arasında satılmasına memnun herhalde…

İthalat her yıl artıyor. 2002'de 148 milyon dolar olan buğday ithalatı, 2007'de 570 milyon dolara, 2014'te 1 milyar 546 milyon dolara yükseldi.

ABD'de litresi 2 lira 41 kuruş, Rusya'da 2 lira 22 kuruş olan mazotun Türkiye fiyatı 4.55 lira...

Oysa Milli Ekonomi Modeli'nin uygulanacağı BTP iktidarı, iş başında olsa idi;

"Tahditler kaldırılacaktı.

Devlete ait topraklar uzun vadeli, sembolik ücretler karşılığında kiraya verilecekti.

Ürün fiyatları çiftçiler tarafından üretici kooperatifler üzerinden belirlenecekti.

Devlet, üreticinin yetiştirdiği ürünün yüzde 50'sine en az 6 ay evvelinden avans verecekti.

İthal ürünlere karşılık yerli üreticinin korunması devlet garantisinde sağlanacaktı.

Türk tarımının bitmesinde ithalatta kotaların kaldırılması en büyük etken olmuştur.

Tarım için gerekli olan finansman, elde edilen üretim karşılığı senyoraj geliri ile karşılanacaktı.

Devlet tarıma bağlı sanayi üzerine yatırım yapmak isteyen girişimcilere, "proje mukabili sıfır faizli krediler" ve "gerekirse geri ödemesi üretim veya ürün" olacak türden kredi verecekti.

Devlet ürünlere pazar garantisi sağlayacaktı.

Çiftçilerimiz emeklilik desteği ve doğal afetlere karşı sigorta desteği alacaktı..."

Ancak bunların hiç birini gerçekleştirme şansı bize verilmedi.

Çiftçilerimiz hem açlık, hem de topraklarının elinden çıkma tehdidi ile karşı karşıya.

Yabancılara toprak satışının önünü açan düzenlemeler ile topraklarımızın kanuni yollarla yabancıların mülkü haline gelmesi de yakında karşılaşacağımız bir tehlike.

Ne diyelim, çıkmayan candan umut kesilmez, belki artık gözlerini açarlar…