Ana Sayfa » Köşe Yazıları » Allah Resulü ve velayetin başı İmam Ali

Allah Resulü ve velayetin başı İmam Ali

Allah Resulü ve velayetin başı İmam Ali


İnsanları Allah'a ulaştıran iki yol vardır: Biri kurb-i nübüvvet yoludur ve son peygamber Hz. Muhammed Mustafa (sav) ile bu yol kapanmıştır.
İkinci yol kurb-i velayettir ve bu yolun başı Hz. Ali Efendimizdir.

Cenab-ı Hak, Ahzab suresinin 21. ayetinde Hz. Peygamber'in vasfına ilişkin şöyle buyurur:

"Andolsun ki, sizin için Allah'a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah'ı çok zikreden kimseler için Resulullah (sav) en güzel örnektir."

Her Müslüman İslam'ı ve Allah'ın kitabı Kuran'ı kavrama ve yaşamına geçirme noktasında Resulullah'ın rehberliğine ve örneğine muhtaçtır.

Çünkü pek çok ayet Peygamber'in hayatındaki olaylarla açıklığa kavuşmakta, sahası ve içeriği belirlenebilmektedir.

Allah Resulü canlı Kuran'dır.

Hz. Peygamber ile kapanan nübüvvet yolundan sonra velayet yolu açılmıştır.

İmam Ali şöyle buyurur: "Ben Allah Resulü'ne, bana Allah'a varan en yakın yolu göster, kullara en kolay ve Allah indinde en üstünü olsun" dedim.

Efendimiz buyurdu: "Ya Ali! Allah-u Teala Hazretlerini gizli ve aşikar zikretmelisin."

Dedim ki: "Ya Resulullah, insanların hepsi zikrediyorlar. Ben bana mahsus bir şey söylemeni istiyorum."

Peygamber buyurdu: "Benim ve benden önceki peygamberlerin söylediklerinin en üstünü La İlahe İllallah'tır. Eğer yedi kat gök ve yedi kat yer bir kefeye konsa, diğer kefeye de La İlahe İllallah konsa La İlahe İllallah ağır gelir. Ya Ali, yeryüzünde Allah Allah diyenler bulundukça kıyamet kopmaz."

Bunun üzerine "Nasıl zikredeyim, Ya Resulullah" diye sordum.

Efendimiz (sav): "Ya Ali, gözlerini kapat ve ben üç kere La İlahe İllallah diyeyim, benden işit sonra sen üç kere La İlahe İllallah de, ben işiteyim" buyurdular.

Böylece Hz. Ali Efendimiz velayet yolunun sahibi oldular.

Bugün Allah Resulü'nün şefaatini ve velayet yolunu inkar eden mesajlar sosyal medyada dolaşıyor. İnancında samimi müminlerin kafasını karıştırmaya çalışıyorlar.

Oysa Allah Resulü'nün şefaati de, velayet yolu da haktır.

Cenab-ı Hak, Kuran-ı Kerim'de şöyle buyurmuştur: "O gün, Rahman'ın izin verip sözünden hoşlandığı kimseden başkasının şefaati fayda vermez." (Taha, 109)

Ve yine "O'nun izni olmadan hiç kimse şefaat edemez." (Yunus, 3)

Şefaat haktır ve mahşer gününün dehşetinde Allah'ın izin verdiği kulları, şefaat hakkına sahiptir.

Resul-ü Ekrem (sav) Efendimiz şöyle buyurmuştur: "Her peygamberin Allah-u Teala'dan bir dileği vardı; onu diledi ve Allah indinde icabet ve kabul olundu. Fakat Ben duamı kıyamet gününde ümmetime şefaate tahsis ve tehir ettim."

Yine Peygamberimiz (sav): "Kıyamet günü geldiğinde (umumi surette) Ben şefaat ederim. Bunun üzerine Ben: Ya Rabbi! Gönlünde hardal tanesi kadar iman olanları cennete koy, diye niyaz ederim. Bunlar cennete girerler. Sonra Ben, ya Rabbi, hardal tanesinden az imanı olanları da koy, diye şefaat ederim" buyurmuştur.

En büyük şefaat yetkisi Hz. Muhammed Mustafa Efendimizindir.

Vesile de haktır.

Cenab-ı Hak, sebepleri halketmiştir. O'na vuslat da ancak sebeplere tevessül ile mümkündür.

Peygamberimiz (sav) dahi, Mirac'ta Cenab-ı Hak ile görüşmeden evvel Sidre-i Münteha'ya kadar Hz. Cebrail ile gitmiştir. Oradan öteye, Refref ile seyrine devam etmiştir.

Hz. Musa, 'ilm-i ledün'ü öğrenmek istediği zaman ona muallim olarak Hz. Hızır (as) tayin edildi. Bu hususta Cenab-ı Hak buyuruyor: "Nihayet kullarımızdan bir kul (olan Hızır 'ı ) buldular ki, Biz, ona katımızdan bir vahiy vermiş ve etrafımızdan bir ilim öğretmiştik. Musa Hızır'a: Sana öğretilen ilimden bana öğretmek şartı ile sana uyayım mı, dedi." (Kehf, 65-66)

Hz. Hızır, Hz. Musa'nın 'ilm-i ledün' öğrenmesinde vesile olmuştu.

Kısaca şefaati ve vesileyi inkar, ayetleri inkardır ki bu hal insanı dinden çıkarır.