YENİ MESAJ/TRABZON
Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş, Meltem TV'de canlı olarak yayınlanan ve Başyazarımız Muharrem Bayraktar'ın sunduğu Diyalog Özel programında Fethullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz darbe girişimini değerlendirdi.
1960, 1980 darbelerini yaşadığını söyleyen Prof. Dr. Haydar Baş, "Hiçbir darbede kan yoktu. Yani silah, top kullanılmadı. Bu darbenin istisnası, silahlar kullanıldı, top, tüfek kullanıldı, uçaklar kullanıldı. Adeta bir savaş meydanına Türkiye döndü" dedi.
BTP Genel Başkanı Baş sözlerine şöyle devam etti: "Böyle bir ortamda Türk halkı ciddi bir gerilimle, tehditle karşı karşıya kaldı. Elbette biz de bu ülkenin bir insanı olarak bu tehdidi yaşadık. Ben burada Sayın Başbakan Binali Yıldırım'ı tebrik ediyorum, sağduyu ile olayın içine girdi. Sayın Cumhurbaşkanı da soğukkanlılıkla meseleleri yönlendirdi.
Halkı yönlendirdiler ve halk ile darbeciler arasında bir savaş meydanına dönüşen görüntü oluştu. Bu görüntüde halk kazanan taraf oldu. Her ne kadar Türk Silahlı Kuvvetleri içerisinde bir darbeci grup görüntüsüyle ortaya çıkmış olsa da neticede sırtında asker elbisesi olması münasebetiyle onu bir grup insana mal etmek o zaman zor, belki de imkansızdı. Ama sona doğru yaklaştığında görüldü ki, bu bir grup askerin terör maksadıyla ortaya koyduğu bir hareket tarzıydı.
Tabi halkımızın sokaklara, caddelere dökülerek bağımsızlığına ve demokrasiye sahip çıkması hepimizin göğsünü kabartan çok ciddi bir tavır oldu. Ancak bu darbede bunların unuttukları bir konu oldu. Biliyorsunuz bundan önceki darbelerde biz hep şunu gördük:
Hareket başladığı andan itibaren ilk defa siyasi partilerin genel başkanları, başbakan hatta cumhurbaşkanı alınır halkla ilişkisini kesme babında alınır, sabaha kadar belli bir yerde tutulur, sabahleyin gün açınca adalardan bir tanesine gönderilir. Mesela rahmetlik Menderes'i Yassıada'ya göndermişlerdi."
Sadece darbe söz konusu değil
FETÖ darbe girişiminde böyle bir şeyin söz konusu olmadığına dikkatleri çeken Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş, "Sadece darbe söz konusu olsa idi siyasilerin halkla iletişimini kesmemeleri asla mümkün olamazdı. Ama bence sadece darbe söz konusu değil" dedi. Türkiye'nin ciddi bir kaosa sokulmak istendiğini söyleyen Prof. Dr. Baş şunları söyledi: "Türk milletiyle devletini, askerini birbirine düşürmek, belki de bundan sonra çatışma ortamı oluşturmak istiyorlar. Darbe girişiminden sonra MHP Genel Başkanı halkı olarak bir demeç verdi, CHP Genel Başkanı, Sayın Başbakan ve cumhurbaşkanı bir demeç verdi. Halk baktı ki, bu darbe yerine bizim hürriyetimizi kısıtlama hareketi. Biz o halde hürriyetimizi teslim edemeyiz noktasına istese de istemese de vatandaş geldi. Böylece vatandaş okunan salalarla, yapılan anonslarla birlikte sokağa davet edildi. Halbuki ihtilallerde yapılan ilk iş, halkla siyasilerin arasını açmak ve kesinlikle siyasileri dış tabiattan uzaklaştırmaktır.
(M. Bayraktar: Bunu başaramadılar yani) Ben buna bir taktik diyorum. Neden? Çünkü ondan sonra yapılan tüm değerlendirmelerde işte ikincisi, üçüncüsü gelecek dendi. İkinci, üçüncü hareketi beklemek demek, bu birinciyi tahmin eden arkadaşların yorumu demektir.
Eğer bu insanlar siyasilerle halkın arasını açmış olsaydı bizim asla sokağa çıkma imkanımız olamazdı. Hatta hiç ilgisi yokken geliyor ve halka ateş açıp vatandaşı öldürüyorlar. Yani bu kanlı bir çatışmanın provası mesabesinde görülen davranış biçimi hissiyatım bu. Böyle bir olayla Türkiye Cumhuriyeti devleti, milleti ve askeri olarak ciddi bir sınavdan geçtik. Halk burada kazandı. Demokrasiye sahip çıktı, günlerce meydanlardan ayrılmadı demokrasi nöbeti tuttu. Siyasi partiler de görevlerini yaptı."
Bundan sonrası için ciddi formüller gerekli!
"Gidişatta bizim halkı sokaklara, caddelere, meydanlara dökerek kontrolü elimizde tutmamız zor, belki de imkansızdır" diyen Prof. Dr. Baş, "Çok daha ciddi formüllere bizim ihtiyacımız var. Bunu kim yapacak siyaset yapacak. Siyasetin bu konuya eğilmesi, ilgili siyasileri bir araya getirmesi, hatta herkesten burada biz ne yapabiliriz veya ne yapamayız şeklinde bir proje istemesi lazım. Bizim beklentimiz meydana çıkan insanlar 'bizi sağlama alarak, bizim çevremizde kalkan olacak ve bizi kimse hiçbir zarar veremez' düşüncesinden vazgeçmeliyiz" ifadelerini kullandı.
İşgal girişimlerinin panzehiri Ehl-i Beyt
Batı dünyasının Türkiye üzerindeki hesaplarının yeni olmadığını söyleyen BTP Genel Başkanı Prof. Dr. Baş sözlerini şöyle sürdürdü: "Batı dünyasının özellikle Türkiye üzerindeki hesabı Şark Projesi'nin hayata geçmesidir. Ne demek bu Şark Projesi? 'Türk milleti bu coğrafyanın insanı değil. Orta Asya'dan buraya geldi, geldiği gibi de gitmesi lazım' demektir.
Hatta son zamanlarda Şark Projesi hakkındaki kanaatler burada Türkler giderken Türk diye bir neslin de kalmaması gerektiği yönünde ortaya konuluyor. Çünkü Türkler Anadolu'ya gelirken bu kadar kalabalık değildi, hakikaten olaya baktığınızda dedikleri de doğru. Horasan'dan Ahmet Yesevi'nin talebesi Hacı Bektaş-ı Veli Anadolu yaylasına geliyor.
Anadolu Ehl-i Beyt anlayışıyla İslam'ı buldu. Hacı Bektaş bu anlayışı Anadolu'ya kazandırdı. İşin enteresan tarafı İstiklal mücadelesini yapan Mustafa Kemal Atatürk de bu ruhla İstiklal Savaşı'na girdi Türkiye Cumhuriyeti devletini kurdular. Dikkat edin hep Ehl-i Beyt kökenli insanların olduğu yerlerde kongreler yapıldı. Sivas Kongresi, Amasya Kongresi…
Atatürk Ehl-i Beyt havasının yaşandığı yerlerde hareketi başlattı ve çok mükemmel bir kadro kendiliğinden ortaya çıktı. Onun için hareketlerde baş olan insanların tespitleri hayati önem ve değer taşır. İstiklal mücadelesini Kuvayı Milliye teşkilatı yaptı. İşte bu Kuvvayi Milliye Ehl-i Beyt'in ruhunu taşıyan müthiş bir ordudur.
Türk Silahlı Kuvvetleri de Kuvayı Milliye algısıyla hayat bulmuştur. Yani bir milletin ayakta durabilmesi devlet olabilmesi bazı kuralların hayata geçmesine bağlı. Şimdi biz istesek de istemesek de dizlerimiz sallanmaya başladı. Onun için Görgüsü, tecrübesi zayıf olan bu insanları çökertmek için ecnebi güçlerin içimizden satın aldığı insanlar var. Kabul etsek de bu böyledir, etmesek de böyledir. Satın aldılar veya ikna ettiler, tarafına aldı. Ama öyle bir dönem geldi ki ecnebilerin bu tarafına aldıkları insanlara biz toplumun bütün kademelerinde görev verdik.
Milli Eğitim'de, sağlık kurumlarında, ormancılıkta, madencilikte vazife verdik ve devletin bütün kurumlarına yerleştirdik. Devletin bütün kurumlarında yerleştirirken de hiçbir ölçüyü de kabul etmedik. Bize yol gösteren insanların aklını beğenmedik, sen ne oluyorsun havasına girdik."
Dün destek verenler şimdi FETÖ'ye karşı oldu
"Biz o dönemde Türkiye'nin girdiği bu girdap şartlarında net konuşuyorum çok yorulduk" şeklinde konuşan Prof. Dr. Haydar Baş, "Şimdi bakmayın herkesin FETÖ'ye karşı olmasına, yalan… Ne karşısı yahu, Biz anlatıyoruz bu arkadaş belki niyeti bu değil sen, ben bir araya gelir bunu ikaz edersek bu yanlıştan çevireceğiz. En azından etrafını soyup alacağız. Gelin hep beraber bunları ayıktıralım, ikaz edelim, irşat edelim dememize rağmen hacısı, hocası, sakallısı, 'siz bunları kıskanıyorsunuz' dediler bize. (M. Bayraktar: Hocam siz ve kadronuz 1997 yılından itibaren yani 20 yıldan beri Fethullah Gülen tehlikesini ve tehdidini dile getiriyorsunuz.) Biz eğer bir anlayış için 20 sene beklersek bu ülkenin hali ne olacak?" dedi.
Gülen'i ikaz etmiştik
"Biz cemaat liderlerine arkadaşlarımızı gönderdik. Biz onu şikayet ederek gitmedik. 'İslam itikadında şu ayete göre, şu hadisi şerife göre bu kurala göre bunun yapılması, bunun söylenmesi bir insanın küfre girmesine sebeptir' dedik" şeklinde konuşan BTP Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar baş şunları söyledi: "Bunu madde madde izah ediyoruz, yani kalkıp da bu kafir oldu gibi bir şey yok. Artı, bak ne diyor bu arkadaş; 'Hıristiyan ve Yahudiler de cennetliktir.' Bu arkadaşlar ikaz edilseydi böyle ciddi bir gaflete düşeceklerini zannetmiyorum. Ciddi ikaz edemedik, bu arkadaşları sadece ben ikaz ettim. Bunlar öyle bir kulvarın içine girdiler ki yaptıkları her şey yanlış. Fethullah Gülen Papa'yı ziyaret için Vatikan'a gitti ve ona bir mektup takdim etti. Ben bu mektubu görünce şaşırdım. 'Papalık misyonunun bir parçasıyım' diyor. Terör orada başladı. Bununa manası nedir? (M. Bayraktar: Ben sizin adamınızım, diyor.) Bitti. Dedik ki bu adamı ikaz edelim, irşat edelim. Ona bir mektup gönderdik. Biz ilahiyat tahsili gördük, bu hususta araştırmalarımız var. Ne dedik; 'Arkadaş yaptıklarınızın şurası yanlış. Lütfen bundan vazgeçin.'
Bizim arkadaşlar İstanbul'da Ali Açıl adlı Fethullah Gülen'e yakın bir işadamına 'gittiğiniz yol yanlış' diye uyardığım bu mektubu götürdüler. Ali Kırca ana haber bülteninde o sırada Vatikan'da bulunan Fethullah Gülen'i Papa'yla görüştükten sonra canlı yayına çıkardı. Ona, 'Türkiye'de senin önüne durarak, bu hareketi engellemek isteyen oldu mu' diye sordu.
O da 'marjinal bir grup çıktı ama ehemmiyeti yok' dedi. Açık konuşayım o zaman sinirlerim tepeme çıktı. 'Yahu sen kimsin, den daha bir aile kuramadın, kalktın Türkiye Cumhuriyeti devletinin siyasetini belirleyeceksin. Hadi oradan be' dedim. O akşam ben de televizyondaydım dedim ki; ayıksın, yanlış gidiyor. Bu gidişat onun sonunu getirecek."