Ana Sayfa » Köşe Yazıları » NATO konsepti değişmiyor ya Türkiye?

NATO konsepti değişmiyor ya Türkiye?

NATO konsepti değişmiyor ya Türkiye?


İki gün süren NATO Liderler Zirvesi, Türkiye için yine bir 'hiç' olarak sona erdi.
Tam tersine, Doğu kanadını Rusya'yı caydırma maksadı ile güçlendirme kararının alınması bölgemizin yine ısınabileceğini gösteriyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye'ye karşı Suriye savaşından kaynaklanan tehditlerden bahsetti; IŞID ve benzeri terör örgütlerine karşı NATO üyelerinden etkin mücadele için beklentilerini dile getirdi. Ancak elbette karşılık bulamadı.
Atatürk Havalimanı saldırısından sonra Nasrallah, Türkiye'nin IŞİD'i desteklediğini ifade etmişken ve salonda bulunan devletler de el altından IŞİD'e katkı verirken kim kime şikayet ediliyor acaba?
Konuşmalar, NATO üyesi dahi olmayan Ukrayna'nın karşı karşıya bulunduğu sorunlarla şekillendi.
Tıpkı bir önceki NATO toplantısında olduğu gibi…
Gerçekten Ukrayna'nın toprak bütünlüğünün veya halkının önemsendiğine kaç kişi inanabilir?
2. Dünya Savaşının ardından kurulan NATO, üye devletlerin bağımsızlıklarını ve toprak bütünlüklerini savunmak maksadıyla var edilen bir savunma teşkilatı…
Bu savunma teşkilatının gayesi, anlaşmanın 5. maddesinde "Barış ve güvenliği sağlar" şeklinde yer almasına rağmen maalesef ABD'nin ve üye olmayan İsrail'in çıkarlarına hizmet ettiği herkesin kabul ettiği bir hakikattir.
NATO'nun tek Müslüman üyesi ve ikinci en büyük askeri gücü Türkiye ne yazık ki sadece veren el konumunda…
Malum, NATO'nun oluşturduğu uygulama istikrar kuvvetine katkı maksadıyla 1992-1996 ve 2004 de yıllarında Bosna-Hersek'e; 1999'da Kosova'ya asker yolladık.
Yine BM'nin oluşturduğu insani yardım amaçlı Barış Gücüne katkı için 1993-1994'te Somali'ye, 1993-1995 arasında Bosna-Hersek'e, 1997'de Arnavutluk'a, 1999'da Makedonya ve Arnavutluk'a; 2002'de Afganistan'a ve 2006'da Lübnan'a destek verdik.
Ne karşılığında hiç düşündünüz mü?
Türkiye 2. Dünya Savaşının sona ermesinin ardından Sovyetler Birliği'nin dağıldığı 1991 senesine kadar komünizmin yayılma tehdidine karşı Batı'nın koruyucu duvarı oldu.
Bundan sonra 'yeşil tehdit' olarak kabul edilen İslam algısının değişmesi için 'ılımlı İslam' projesine model yapıldı.
BOP ile stratejik ortak ilan edildi ve 22 İslam ülkesinin sınırlarının ve insanının inancının değiştirilmesinde kilit rol üstlendi.
Neticede yalnızca kimliğimizi kaybettik. Domuz etinin serbest bırakıldığı, 70 bin kilise evinin açıldığı, zinanın suç kapsamından çıkarıldığı, nüfus kağıtlarından 'dini İslam' hanesinin silindiği bir noktada, inancından taviz vermiş bir hale düşürüldük.
Batı memleketlerinde vizesiz seyahat izni dahi kazanamamış, AB kapısında süründürülen bir Türkiye…
Rusya ise bugün ABD'yi ezerek yeni süper güç olarak sahnede…
Yeni NATO konsepti bir yandan Rusya'ya karşı güçlenmeyi ele alırken, diğer yandan Fransa Cumhurbaşkanı Hollande'ın ağzından dökülen, "NATO, Avrupa'nın Rusya ile ilişkilerini etkileme niyetinde değil" sözleri ile ülkeye zeytin dalı uzatıyor.
Türkiye, her seferinde eli boş döndüğü Batı kapısı hakkında artık karar vermeli.
Menfaatler üzerine kurulu bir dış politikayı seçemediği sürece sadece maşa olmaya mahkumdur.