Ana Sayfa » Köşe Yazıları » Hz. Peygamber'in 'ehl-i kitap'la ilişkileri

Hz. Peygamber'in 'ehl-i kitap'la ilişkileri

Hz. Peygamber'in 'ehl-i kitap'la ilişkileri


Dinlerarası diyalog ve misyonerlik çalışmalarının hız kesmeden devam ettiği Türkiye'de, Kutlu Doğum Haftası'nda üzerinde önemle durulması gereken bir konu, Hz. Peygamber'in diğer dinlere olan yaklaşımıdır.
Cenab-ı Hak, Enam suresinin 155. ayetinde "Ve işte bu (Kur'an) Bizim indirdiğimiz mübarek bir kitaptır. Ancak buna tabi olun ve buna muhalefet etmekten sakının ki, size merhamet edilsin" buyurur.
Hz. Peygamber'in kitap ehlini İslam'a davet eden pek çok sünneti vardır. Denilebilir ki, O'nun hayatı 'ehl-i kitap'a muhalefet etmekle ve onları tevhid akidesine davetle geçmiştir.
Enes b. Malik'ten gelen rivayet şöyledir: "Peygamber'e hizmet eden genç bir Yahudi vardı. Hastalandı. Bunun üzerine Peygamber onu ziyarete gitti. Başucuna oturarak, 'Müslüman ol' buyurdu. Hasta genç orada bulunan babasına baktı. Babası, 'Ebu'l Kasım'a yani Hz. Peygamber'e itaat et' dedi.
Genç de kelime-i şehadet getirerek Müslüman oldu.
Peygamber oradan çıkarken, "Hamd, onu ateşten kurtaran Allah'a mahsustur" buyurdu.
Başka bir örnek de şöyledir:
Hz. Ömer kitap ehli olan bazı kimselerden elde ettiği bir kitabı Resulullah'a getirip okumak isteyince Hz. Peygamber kızmış bir halde "And olsun ki, Ben size bu şeriatı bembeyaz ve tertemiz olarak getirdim. Din konusunda onlara -ehl-i kitaba- hiçbir şey sormayın çünkü onlara sorarsanız gün olur hak olan bir şey söylerler de siz onun yalan olduğunu söylersiniz. Veya batıl bir şeyler söylerler de siz tasdik edersiniz. Nefsim kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki, eğer Musa hayatta olsa, Bana uymaktan başka bir yolu olmazdı" buyurmuştur.
Bugün, Hz. Peygamber'e iman etmenin üstünlük olduğu; İsa ve Musa ümmetinden olanların, kendi dinlerinde kalarak salih amel işlemeleri şartıyla cennete girecekleri iddia edilmektedir.
Hz. Peygamber'in vazifesi ise şu ayeti kerime de özetlenmiştir: "Biz seni (ümmetine) şahit, müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik." (Fetih, 8)
Resulullah (sav) müjdeleyici olduğu kadar uyarıcıdır da. Bu sebeple o, tebliğ vazifesini hiç çekinmeden hangi şartta ve kime karşı olursa olsun yerine getirmiş ve "Bana uyun kurtulun, aksi halde helak olursunuz" ilahi ikazında bulunmuştur.
Hıristiyan ve Yahudi olan toplumlara elçiler göndermiş, kendisi bizzat mektuplar yazmış ve İslam'a davet etmiştir.
Ancak bu davette İslam ve diğer dinler arasında bir diyalog mantığı kesinlikle yoktur. Çağrı, batılda olanların hakka davetidir. Davet mektuplarının girişinde yer alan hitaplar da bunu gösterir: "Rahman ve rahim olan Allah'ın adı ile… Allah'ın kulu ve elçisi Muhammed'den Rumların başbuğu Heraklius'a, …Ben seni tam bir İslam daveti ile İslam'a çağırıyorum."
"Rahman ve rahim olan Allah'ın adı ile,
Allah'ın resulü Muhammed'den, İranlıların büyük başkanı Kisra'ya. Hidayet yoluna girip ona tabi olana; Allah'a, O'nun kulu ve resulüne iman edene; Allah'tan başka tanrı olmadığına; O'nun bir tek ve ortaksız bulunduğuna şehadet edip bunu kabul edene selam olsun."
Çağrı İslam'adır ve kabul etmeyene hoşgörü nazarı ile bakılmamıştır. Kendi batıl inancı üzere yaşamaya davet edilmemiştir.
Uyan ve tabi olanların yanı sıra kendisi ile İslam nedeni ile mücadeleye girene karşı da savaşmıştır.
Son olarak Cenab-ı Hakk'ın Yahudi ve Hıristiyanlar hakkındaki görüşünü ifade eden pek çok ayetten birini vererek konuyu bitirelim: "Yahudiler, Üzeyr Allah'ın oğludur, dediler. Hıristiyanlar da Mesih Allah'ın oğludur, dediler. Bu onların ağızlarıyla geveledikleri sözlerdir. (Sözlerini) daha önce kafir olmuş kimselerin sözlerine benzetiyorlar. Allah onları kahretsin! Nasıl da (haktan batıla ) döndürülüyorlar." (Tevbe, 30)
Alemlerin hürmetine yaratıldığı Son peygamber Hz. Muhammed'i anlamak ve sünnetine tabi olmak; ehl-i kitapla hukukumuzda da O'nun yaptığı gibi davranmakla olabilir.