Ana Sayfa » Kitaplar » İmam Hasan

İmam Hasan

İmam Hasan

İmam Hasan

Alemlerin Rabbi olan Allah'a hamd; O'nun. bütün alemlere ve tüm zamanlara "rahmet elçisi" olarak gönderdiği peygamberi Hz. Muhammed (s.a.v.)'e salat ü selam olsun.

Ve yine, O eşsiz Peygamberin pak ve yücc Ehl-i Beyt ine, onların yoluna baş koyanlar, onları sevenlere, kıyamete kadar yolundan gidenlere ve gidecek olanlara selam olsun.

Üzerimizde sonsuz bir şükür borcu var. Çünkü, Yüce Allah'ın, bizzat Kur'an-ı Kerim'in medh ü sena ile yücelttiği, Allah'ın Sevgilisinin hadisleriyle övdüğü ve ümmetine ebedi örnek ve "Nuh'un gemisi" nitelemesiyle miras bıraktığı Ehl-i Beyt'ini kaleme alma çabamızda "dördüncü halka "ya ulaşmış olduk. Şehid-i Kerbela İmam Hüseyin'e dair çalışmamız ise yolda, geliyor… Sonsuz, şükürler olsun. Önce Ehl-i Beyt'in başı ve Hamse-i al-i Aba'nın sahibi "Alemlere rahmet Hz. Muhammed"i (s.a.v.), yüce şefaatlerine mazhar olmak dileğimizle 2 cilt halinde yüce milletimize takdim etme imkanı bulduk. Ardından İmam Ali ve Hz. Fatıma isimli eserlerimizde, bu "seçkin", "övülmüş" vc "özel" ailenin üstünlüklerini, faziletlerini, "insanlığa örnek" hayatlarını, çile ile yoğrulmuş yaşamlarını ve bize bıraktıkları mirası İmam Ali Efendimiz ve Hz. Fatıma annemiz özelinde anlatmaya gayret ettik. İmam Hasan ve İmam Hüseyin, Ehl-i Beyt'in cennet gülleridir. Onlarsız hayatın ve imanın tadı olmaz.

Elinizde bulunan İmam Hasan adlı bu eserde ise, Peygamber ailesinin bir diğer ferdi, Allah'ın Sevgilisinin "reyhanesi" İmam Hasan 'ı çeşitli yönleriyle aktarmaya gayret ettik. Onu anlatmaya çalışarak, onun adını anarak şerefyab olduk, şefaatini talep ettik.

Yüce Peygamberimiz pek çok hadislerinde İmam Hasan ve İmam Hüseyin'i birlikte zikrederek, onları nasıl sevmemiz gerektiği konusunda çok açık ölçüler ve emirler ifade buyuruyor: "Allah'ım! Biliyorsun ki Ben bu ikisini seviyorum, onları Sen de sev ve onları sevenleri de sev.", "Hasan ile Hüseyin Benim oğullarımdır. Kim onları severse Beni sever Kım Benii severse Allah (c.c.) onu sever. Allah kimi severse onu cennete koyar. Kim o ikisinden nefret ederse Benden nefret etmiş olur Kim Benden nefret ederse Allah (c.c.) da ondan nefret eder. Allah (c.c), kimden nefret ederse onu cehennemine koyar."

Bu bağlamda Resulüllah'ın (s.a.v.) mübarek lisanından yüzlerce hadis-i şerif sadır olmuştur. Bunların bazılarını kitabımızın ilgili bölümlerine aldık. Öz olarak hakikat şu ki, imam-hasan ve İmam Hüseyin, Resulüllah'ın cennet gülleridir…Ölçü ise apaçıktır: Muhabbetullah'a ve Muhabbet-i Resulillah'a ulaşmanın yolu, Allah'ın Sevgilisinin Ehl-i Beyt'ini, yani İmam Ali'yi, Hz.Fatıma'yı, imam-hasan ve İmam Hüseyin'i ve onlann pak sulbünden gelen yüce zevatı katıksız ve hesapsız tam bir sevgiyle sevmekten geçiyor. Bu temel ölçüden hareket ettiğimizde yine apaçık görülmektedir ki; fertlerin, cemiyetlerin, milletlerin hatta yıkılmaz denilen devletlerin bahtları ve bahtsızlıktan, Ehl-i Beyt'e olan sevgileri, hizmetleri veya nefretleriyle şekillenmiştir. Çeşitli sebepler ve bahaneler zinciri ortaya çıkmış olsa da, yücelenler, onlara olan sevgileri ve hizmetleri nispetinde yücelmişler, batanlar ve tarihten silinenler onlara olan nefretleri ve sırt çevirmişlikleri nispetinde batmışlardır. Nitekim bugün insanlığın aşık ve sevdalı olduğu Ahmed Yesevi, Abdülkadir Geylani, Hacı Bektaş-ı Veli, Ahi Evren, Hz. Mevlana… gibi üstünlüklerini saya saya bitiremediğimiz nice büyük zevat, Hz. Peygamber'e ve O'nun bu seçilmiş ailesine duydukları derin muhabbet ve aşk bağlılığı neticesinde bu büyüklüğe ulaşmışlardır. Kendileri de "sevilmişler"den olmuşlar.

Buna mukabil olarak, dünyada vc ahirette kaybedenler, kötü bir nam ile anılanlar ise, bu sevgiden nasibi olmayanlardır. Yine bu cümleden olarak. Ehl-i Beyt elinden ebedi kurtuluş şerbetini içmiş, İslam'ı o aşk ve vecd içerisinde benimsemiş ve bu aşk, iman ve heyecanla gönül medeniyetleri inşa etmiş, altın yaldızlarla tarihler yazmış yüce Türk Milletini burada zikretmemiz gerekiyor.

Bugün inkar edilemez bir gerçektir ki, Türk Milleti, Ehl-i Beyt sevgisinden ilhamla oluşturduğu "adalet, aşk ve gönül medeniyeti"yle asırlara damgasını vurmuş, hüküm sürdüğü topraklara bu sevgiyi taşımış, ulaşabildiği tüm insanları bu muhabbet ve hizmetle yoğurmuştur.

Neticede sadece Müslümanlar değil, Ehl-i Beyt mayasıyla mayalanmış Türk milletinin idaresi altındaki her türlü inançtan ve ırktan insanlar, her türlü can, mal, namus, din ve vicdan emniyetini, adaleti, hürriyeti doya doya yaşamıştır. Ancak Ehl-i Beyt mayasıyla yoğrulmuş Türk milleti, maalesef bilhassa Yavuz Sultan Selim döneminde. Ehl-i Beyt evlatlarına sırtını çevirmiş, kör ve karanlık bir dönem yaşamıştır. Emevilerin saltanat ihtirası ve illeti, adeta Yavuz döneminde tekrar nüksetmiş, "saltanatı mız elimizden gidecek" vehmiyle Ehl-i Beyt evlatlanyla mücadeleye girilmiştir. Ehl-i Beyt'e gönül vermiş onbinlerce zevat bu dönemde can vermiştir. Türk milleti, bilerek ya da bilmeyerek, Ehl-i Beyt'e sırtını dönmenin faturasını ise tarih ve kader planında çok ağır şekilde ödemek durumunda kalmıştır. Gönüllerde haçlı medeniyetinin öğretileri yer tutmaya başlamış. Tanzimat'la birlikte tam bir bağbozumu yaşanmıştır. Ehl-i Beyt'in mayası, manası, ölçüsü, aşkı, eğitimi, öğretimi adeta unutulmuştur. Hatta iş öyle bir raddeye varmıştır ki, gayr-i Müslim azınlıklara hak ve hürriyet adı altında ehl-i salib'e devlet ve milletin her şeyi kaptırılmış, koskoca bir imparatorluk kısa zaman içinde darmadağın olmuştur.

Türk milleti olarak. "Ehl-i Beyt'e sırtımızı döndüğümüz bu andan itibaren batışımızın başladığı tarihimizden ibret ve ders çıkartmak durumundayız. Benzer yanlışları devam ettirir, millet olarak kimliğimizi şekillendiren ve medeniyetimizin temellerini atan Ehl-i Beyt'i tanımaz, onların ölçü ve istikametlerini dikkate almaz, onlara hizmet ve hürmette kusur edersek, ıkı yakamız hiçbir zaman bir araya gelmez. Haçlı dünyasının ve küresel şirk öğretilerinin oyuncağı halinde yok olmakla karşı karşıya kalırız. Bu gerçeği idrak ederek kendimize gelmemiz gerekmektedir. Bugün dünyada oluk oluk kan akıyor, bir sortide milyonlarca masum can veriyor, ortalığı ateş ve barut kokusu sarmış, gözyaşı sel olup her şeyi götürüyor, her türlü emniyet ve hürriyet kaybolmuşsa; bu durum, Ehl-i Beyt mayası ve ölçüsüyle şekillenmiş "adalet ve gönül medeniyeti"nden uzaklaşmanın acı neticesidir. Dolayısıyla barış, huzur ve adalet için çare bellidir; yitirdiğimiz medeniyetimizin ölçülerine yeniden kavuşmak, onlarla hayat bulmak! Bizi, Ehl-i Beyt'in örnek ve sayısız ibretlerle dolu hayatını kaleme almaya İten temel amillerden biri de dünyanın geldiği bu vahim durumdur. Öyleyse yapılacak iş bellidir. Mensubu bulunduğumuz yücc milletimizin kimliğini, asaletini ve medeniyetini şekillendiren, Allah'ın ve Peygamberin (s.a.v.) bize sahip çıkmamızı emrettiği Ehl-i Beyt'i her yönüyle tanıyalım, tanıtalım. Onların ölçüleri ve istikameti üzere olalım, onlarla olalım, onlara benzeyelim, benzeşelim. Bize bıraktıkları manevi mirasa dört elle sarılalım. Hayatımızın her bir detayını onların ahlakıyla süsleyelim. İmanı, istikameti, kulluğu, Allah aşkını, gerçek hürriyeti, adaleti, insanlık sevgisini, paylaşmayı, yardımlaşmayı, fedakarlığı, gayreti, şecaati, ibadeti… zirvede yaşamış bu "üstün" aileyi mutlak bir örnek olarak kabul edip, tam bir teslimiyetle onları yaşayalım ve yaşatalım. "Ahir zaman" diye nitelenen insanlığın bu son kertesinde, eğer, millet olarak toparlanmamızda ve kendimize gelmemizde kaleme aldığımız bu eserler, hayırlı bir katkıda bulunuyorsa, kendimi bahtiyar hissedeceğim. Bu duygularla sizleri,İmam Hasan Efendimizin muhteşem dünyasıyla baş başa bırakıyor, şefaatlerine nail olmamızı bütün kalbimle diliyorum.

(Önsöz, Prof. Dr. Haydar Baş, Trabzon/ 2010)